İnsanoğlunun sağlıklı bir şekilde hayatta kalması ve hayatını devam ettirebilmesi yapılı çevresini, doğal çevrede yıkıma ve çevresel zararlara yol açmadan tasarlamasına bağlıdır. Yapılı çevrenin çevre ile uyumu birbirinden ayrı değerlendirilemeyecek iki önemli başlıktır. Mimarlıkta sürdürülebilirlik kavramında nihai amaç tasarım yoluyla çevreyle bütünleşmektir. Bu doğrultuda kaynaktan üretime, kullanımdan yıkıma ve kullanım ömrünü tamamlayan yapıların doğal çevrede özünsenmesi sürdürülebilir yapılı çevre tasarımının temel ilkelerini oluşturur. Bu bağlamda doğada var olan tüm canlılara yaşama hakkı tanıdığımız, sadece kendimizi düşünerek değil gelecek nesillerin de sağlıklı çevrelerde yaşamaları için sorumluluk aldığımız bir tasarım yaklaşımı ve çevre modeli geliştirmeye ihtiyacımız var.
Bu tasarım yaklaşımlarından biri de ekotaklite dayalı tasarım yaklaşımıdır. Ekotaklit (ecomimicry), yapay ekosistemleri doğal ekosistemlerin yapısal özelliklerini, işlevlerini ve süreçlerini taklit ederek tasarlamaktır. (Yeang, 2012). Yapılı çevremizi sil baştan yenilemek oldukça güç, bunun yerine yaşamlarını doğal yoldan sürdürülebilen bitkileri, hayvanları ve mikroorganizmaların oluşturduğu doğal ekosistemleri örnek alabiliriz. Doğal ekosistemleri incelediğimizde atık kavramının olmadığını görüyoruz. İlkokul yıllarından beri bir canlının ömrünü tamamladıktan sonra bedeninin çürüyerek başka bir türün besin kaynağı olduğunu biliyoruz. Bir başka deyişle organizma atıkları bir başka organizma için besin değeri taşıyor. Ekosistemlerde her şey özümsenip sistemle yeniden bütünleşir. Ekotaklit, ekosistemlerin işleyiş düzenini örnek alarak, yapılı çevredeki her şeyin sistem tarafından uyumlu bir şekilde özümsenmesini amaçlar. (Yeang,2012) Amacımız atık üretimlerini arttırmak yerine mevcut üretimi en iyi şekilde kullanmaya çalışmaktır. Bu konuda atılacak en önemli adımlardan biri geri dönüşüm sürecini etkili bir şekilde hayata geçirmektir. İnsan gereksinimleri ve faaliyetleri için yapı sistemlerini inşa ederken atık üretimi en üst düzeye çıkar. Yaşadığımız yapılar, kullandığımız ürünler, giydiğimiz kıyafetler ancak kullanım değerini yitirdiğinde atık olur. Bu durumda bize düşen görev, yapı endüstrisinde doğanın kan dolaşımı içinde olan bina ve çevre yaklaşımları ortaya koymak ve tüm bunları yaparken çevreye saygılı kalmaktır. (Bektaş,2013).
Doğal sistemler, yapı endüstrisi için çok büyük bir ilham kaynağı olmalıdır. Bugün insanoğlunun doğal çevreye verdiği zararı görmekteyiz ve etkilerini gün geçtikçe daha sert hissetmekteyiz. Peki doğal sistemlerde insanoğlunun kirletme görevini yapan canlılar kimler? Hiç merak ettiniz mi? Doğal ekosistemlerde ‘’kirletici’’ kavramı yok. Toksinler sistem düzeyinde yığın halinde depolanıp taşınmaz ve gerektiğinde yalnızca tekil türler tarafından sentezlenip kullanılabilir. Bu işleyiş içerisinde toksinler toprak organizmaları tarafından işlenir. (Yeang,2012)
Sürdürülebilirlik ve ekotasarım sadece belli grupların üzerine konuştuğu bir konu değil,artık hepimizin ortak gündemidir. Bu konuda adım atacağımız, konuşacağımız çok başlıklar var. Biz atacağımız ilk adıma doğayı anlamak ve doğayı taklit etmek diyebiliriz.
KAYNAKÇA
1.Bektaş, C. (2013). Türk Evi, YEM Yayın, İstanbul, Şubat 2013.
2.Yeang, K. (2012). Ekotasarım Ekolojik Tasarım Rehberi, YEM Yayın, İstanbul, Nisan 2012
Başak Erik
İTÜ Mimarlık Anabilim Dalı
Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisi Bölümü
Yüksek Lisans Öğrencisi
Son 20 yılda hız kazanmış olan sanayileşme ve kentleşme, doğal kaynakların verimsiz kullanımı ve tüketimi, insan eliyle yapılan faaliyetlerin diğer canlıların yaşam alanlarına doğrudan veya dolaylı yollarla etki etmesi, kentlerdeki yoğun nüfus artışına bağlı olarak dengesiz büyüme ve doğal eşiklerin kaybolması nedeniyle kentsel bölgeler iklim değişikliği gibi yeni sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Sürdürülebilir gelişme kavramının çıkış noktası ise Stockholm BM İnsan ve Çevresi Konferansı aracılığıyla 1972 yılında ilk kez gündeme gelmiştir. Stockholm Bildirgesi’nin 15. maddesinde; “çevreye olan olumsuz etkileri önlemek, maksimum sosyal, ekonomik ve çevre faydaları sağlamak için yerleşmelere ve kentlere planlama uygulanmalıdır” ifadesi yer almıştır (KARAKURT TOSUN, 2009). Sürdürülebilir kentleşme kavramı, hız kazanan kentleşme olgusuyla birlikte ortaya çıkmış ve çevresel problemler için girilen çözüm arayışı ise kentsel planlamanın yeni yaklaşımları olan “Sürdürülebilir ve Ekolojik Kent” kavramlarını ortaya çıkarmıştır.
Kent, dinamik bir sistem olup sürekli büyük bir değişim ve gelişim içindedir. Yeni ekonomik düzen içinde küreselleşme yolunda ilerleyen kentlerin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir. Kentler; mimari yapıları, peyzaj ögeleri, ulaşım bağlantıları, kamusal açık alanları, kanalları vb alt sistemlerle bir bütün olarak şehirsel sistemleri oluşturmaktadır. Alt sistemler hem birbirleriyle hem de kendilerinden üstteki şehirsel sistemle etkileşim ve değişim içindedirler. Sistemin bir parçasında meydana gelen sorun tüm sistemi etkilemekte ve işleyişini değiştirmektedir. Bu durum, kentlerin neden parça parça değil de bir bütün olarak ele alınıp ortak hedeflere ulaşma doğrultusunda bütüncül bir planlama yaklaşımıyla kent ölçeğinde incelenmeleri gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ve biliyoruz ki, iklim değişikliği sadece dünyanın bir bölgesini ilgilendirmeyip küresel bir sorundur. Küresel sorunlarla başa çıkmak için; küresel hedefler koyarak ortak geleceğimize katkıda bulunmak için bütüncül bir yaklaşımla kentleri ele almak gerekmektedir.
Kentlerin sürdürülebilirlik için izlemeleri gereken bazı kentsel politikalar vardır. Öncelikli olarak, her kent kendi özelinde sahip olduğu koşullar için gerekli hasar tespitini yapmalı, stratejilerini ve eylem planlarını bu yönde geliştirmelidir. Uzun dönemli bir vizyon, kapsamlı eylem planları ve uygulama yöntemlerinin belirlenmesi, ölçülebilir ve karşılaştırılabilir sonuçlar elde edilmesini sağlayarak projelendirme süreçlerine yön verecektir.
Arcadis Sürdürülebilir Şehirler Hareketlilik Endeksi
2017 yılında, Arcadis Sürdürülebilir Şehirler Hareketlilik Endeksi’ne göre yapılan araştırmada, 100 farklı dünya kentinin hareketlilik sistemlerinin genel performansı izlenmiştir. Endeksi oluşturan her bir bileşeni yansıtan 23 bireysel gösterge vardır ve 3 alt endekse indirgenmiştir: İnsan, gezegen, karlılık (ARCADIS, 2017). Sürdürülebilirliğin, insan başlığı altında toplumsal, gezegen başlığı altında çevresel, karlılık başlığı altında ise ekonomik boyutu incelenmiştir. Toplumsal, çevresel ve ekonomik boyutlarıyla her bir endeks detaylandırılmıştır.
İNSAN ENDEKSİ
İnsan merkezli toplumsal endeks, kentte yaşayanlar ve ziyaretçiler için yaşam kalitesiyle ilişkilendirilerek insana ve sosyal hayatın gerekliliklerine bağlı oluşan etkilerin incelenmesine yönelik çalışmalarla şekillenmiştir. İnsan alt endeksi; hız güvenliği (trafik kazaları), ulaşım hizmetlerine erişim, toplu taşıma hizmetlerinin ulaşımdaki payı, ulaşım sistemlerinin sayısallaştırılması, ulaşım sisteminin bakımı, metroya erişilebilir saatler, engelli erişiminin (işitsel, bedensel, görsel engelliler için) sağlanması gibi konulardan söz etmektedir (ARCADIS, 2017). Daha kapsamlı düşündüğümüzde; sağlık, eğitimin kalitesi, sosyal yaşam, kentsel güvenlik, katılım, gelir dengesi ve işsizlik oranı gibi ana başlıkları kapsayıcı niteliktedir. Yaşanabilir, sürdürülebilir ve güvenli şehirlerde yaşamak toplumdaki her bireyin hakkıdır. Bu hakkı bireylere sağlamak ise ancak temiz, güvenli ve sürdürülebilir bir çevre yaratmak ile mümkün kılınabilir.
GEZEGEN ENDEKSİ
Gezegen merkezli çevresel endeks, enerji-kirlilik-emisyon gibi yeşil faktörlerin etki değerlendirmesi gibi konuları içermektedir. Kentsel üretim, tüketim, atık ve geri dönüşüm döngüsünün çevresel etkilerinin değerlendirilmesi ve doğal kaynakların korunması-sürdürülmesine yönelik çalışmalar yürütülmesini desteklemektedir. Gezegen alt endeksi; sera gazı emisyonu, tıkanıklık ve gecikmeler, hava,su,ışık ve toprak kirliliği, bisiklet altyapısı ve elektrikli araçların desteklenmesi gibi konularda çalışmalar yürütmektedir (ARCADIS, 2017). Çevresel kirlilik(hava, su, ışık ve toprak kalitesi), atık yönetimi ve geri dönüşüm, kentsel yeşil alanların yeterliliği( kişi başı 10 m2 yeşil alan), biyolojik çeşitliliğin korunması, sera gazı emisyonu, içme suyu ve arıtım sistemleri, yenilenebilir enerji sistemlerinin desteklenmesi(güneş, rüzgar, hidrojen, insan enerjisi gibi), doğal afet risk yönetimi, gelişmiş ve entegre ulaşım sistemleri gibi daha geniş başlıklarla da açıklanabilir. Aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik açısından korunması gerekli alanlar: orman ve tarım alanları, su toplama havzaları, yer altı suyu ve rezerv alanları, kıyı alanları, sit alanları ve Boğaziçi alanları doğal kaynaklarımızın korunması açısından kritik öneme sahip alanlardır. Sürdürülebilir planlama yaklaşımı sadece var olan potansiyeli korumak adına çalışmalar yürütmez, aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin sağlanması, enerji tasarrufu ve alternatif enerji kaynaklarına yönelim, yeşil alanların nüfusun gerekliliklerine yetecek alanda genişletilmesi, sistemlerin entegrasyonu ve birlikte çalışabilirliği ile karbon ayak izini küçültmeye yönelik çalışmalarda da önemli bir yere sahiptir.
KARLILIK ENDEKSİ
Son olarak, karlılık yani ekonomik endeks ise, ekonomik büyümeye olanak sağlamak için hareketlilik sisteminin verimliliğini ve güvenirliğini değerlendirir. Kar alt endeksi; bir şehirdeki işe gidiş-geliş seyahat süresini, ulaşım masrafları ve gelirleri, kamusal harcamalar finans taahhüdü, toplu taşıma sisteminin halk tarafından karşılanabilirliği, sistemlerin kullanım miktarı ve yol ağlarının yeterliliği şeklinde açıklanmaktadır (ARCADIS, 2017). Bu göstergeler geniş anlamıyla şehrin “ekonomik sağlığı” nı temsil etmektedir. Şehrin ekonomik olarak geldiği başarı noktasını ve küresel ekonomideki yerini bu başlıklar belirlemektedir.
ÇEVRE DOSTU YEŞİL BİNALARDAN SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLERE
Son yıllarda döngüsel ekonomide büyük önem kazanan çevre dostu yeşil binalar, kentsel problemleri çözmek adına önemli bir yol kat edilmesini sağlamıştır. Özellikle yüksek nüfus yoğunluklu, yoğun yapılaşmış kentlerde bina ölçeğinde gerçekleşen karbon emisyonunu azaltmaya yönelik sürdürülen yeşil bina uygulamaları ve uygulamaların inşaat sektöründe teşvik edilmesini sağlayan yeşil bina sertifikasyon çalışmaları kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik ümit verici çalışmalardır. Yerleşke açısından düşünüldüğünde ise planlama aşamasından binaların sürdürülebilirlik koşullarına uygun kriterlerde uygulamalarla inşa edilmesi yaşanabilecek gelecek sorunların önüne geçilmesi adına alt ölçekte doğru çözümler sağlamaktadır.
Kentsel yaşam alanlarında, insanın iş, ev, sosyal hayatının büyük bir kısmı binalarda geçtiğinden yaşam kalitesini artırmaya yönelik binaların öncelikli olarak düşünülmesi gerekir. Yeşil bina uygulamalarında, toplu taşımaya yakınlık, ulaşımda geçirilen zamanı azaltmaya yönelik konumlanma, gün ışığından en fazla yararlanacak ve hava sirkülasyonunu engellemeyecek şekilde yerleşme, gürültü ve ışık kirliliğini azaltıcı bina malzemelerinin kullanımı, altyapının doğru kullanımı ile yaşanabilecek kentsel sorunların önüne geçme, arazinin sürdürülebilirliğini sağlanma, güneş enerjisi ve yağmur suyu gibi alternatif enerji kaynaklarının değerlendirilme, su ve katı atığı geri dönüşümlü kullanma, gelecek ihtiyaçlara cevap verme ve uzun erimlilik gibi pek çok faktörle yerleşimlerin yaşam kalitesini artırmaya yönelik de katkıda bulunmaktadır. Buradan yeşil binaların kentsel sorunların çözümü için de önemli bir adım olduğu çıkarılabilir. Yeşil binaların uygulamasında sadece bina ölçeğinde düşünülmemekte yerleşke bazında da kriterler düşünülerek yeşil yerleşkelerin önü açılmıştır ve kentsel sürdürülebilirliği destekleyici niteliktedir. İnşaat uygulamalarında yeşil bina kriterlerinin yanında yerleşke bazında sürdürülebilirlik kriterlerini takip ederek bütüncül bir yeşil yerleşke sistemi kurulması adına doğru bir adım atılmış olacaktır. Yeşil binalar ve yerleşkeler, sürdürülebilir şehirlerin 3 temel endeksi olan, insan, evren ve karlılık endekslerine ulaşmak için kaçınılamaz uygulama araçlarıdır. Başlıca evren yani çevresel endeksin sağlanması, diğer endeksler için de teşvik edici ve bütünleyici olacaktır. Çevresel sürdürülebilirlik, yaşanabilir ve sürdürülebilir kentlere ulaşmak adına kilit niteliktedir.
Sürdürülebilir kentleşme, doğal kaynakların korunmasını ve sürdürülmesini desteklerken ekonomik, toplumsal ve çevresel unsurlarla katılımın da sürece dahil edildiği bütünleşik bir projelendirme sürecini savunmakta, kenti adeta yaşayan bir organizma olarak ele almaktadır. Küreselleşme sürecinde, geçmişte yapılan hatalardan gerekli dersler çıkarılıp gelecek hedefler doğrultusunda yeni bir değişim sürecinin içine girilmektedir. Günümüze gelene kadar, doğal varlıklara ve kaynaklara taşıyabileceği maksimum taşıma kapasitenin üzerinde yüklemeler yapılmış, ekonomik çıkarlar ekolojik dengenin önüne geçmiş, üretim-tüketim-geri dönüşüm dengesi bozulmuş, doğa katledilmiştir. Gelecekte, ekolojik denge konusunda daha kararlı adımlar atılmalı ve gerekli kamu-özel iş birlikleri ile ortak çözüm arayışına gidilmelidir. Bu konuda yürütülen yeni dönem bina bazlı sertifikasyon çalışmaları sayesinde günlük yaşam alanları, sektörler, çalışma alanları, sosyal donatılar doğa ile bir arada düşünülür bir hal alma yönünde ilerlemektedir. Bina ölçeğinde düşünülen enerji verimli sistemlerin gelecekte yerleşke olarak da yaşam alanlarımıza giriş yapması kaçınılamaz bir durum haline gelmiştir.
KAYNAKÇA:
1. ARCADIS (2017). SUSTAINABLE CITIES MOBILITY INDEX 2017. BOLD MOVES. [online] New York. Available at: http://file:///C:/Users/TOSH%C4%B0BA/Downloads/Sustainable%20Cities%20Mobility%20Index.pdf [Accessed 2017].
2. KARAKURT TOSUN, E. (2009). SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK OLGUSU VE KENTSEL YAPIYA ETKİLERİ. [online] Personel.omu.edu.tr. Available at: https://personel.omu.edu.tr/docs/ders_dokumanlari/1281_49893_1655.pdf [Accessed Jul. 2009].
Gizem Ölmez
İTÜ Mimarlık Fakültesi
Şehir Bölge Planlama Bölümü